Pazartesi, Mart 31, 2014

olmaz mı?


Olduğun yerde kal.


“Geri gelmemelisin. Ya olduğun yerde kalmalısın ya da gittiğin yerde… Sen bu hayatta gördüğüm en hoş’çakal’sın, neticede..”

— Küçük İskender

vedalar-1




Vedalar

canını sıkmasın.

Yine buluşabilmek

için bir hoşça kal

gereklidir.


Richard Bach

bay kibirli ile 100 gün

bay kibirli aslında zengin, eğlenmeyi seven bir üniversite öğrencidir. Bir gün arabasındayken kafasına (üstü açık bi' bebek :) ) han ji won'un tekmelediği kola kutusu gelir. Ve han ji won'a kölelik sözleşmesi imzalatır. 100 gün boyunca hanjiwon o ne derse yapmaktadır :) ve sonra tabi ki de aşık olurlar :) giflerden anlaşılacağı üzere çok iyi geçiniyorlar :D









Pazar, Mart 30, 2014

bugün kibir kazanmıştır olric.id'in etkisinde bolca..

bugün kibir kazanmıştır olric.id'in etkisinde bolca..

Aptala laf anlatmak ayıya kaval çalmaya benzer.

Nietzsche “Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!” diyor.

millet-imsi

Celladına aşık olmuşsa bir millet, ister ezan ister çan dinlet, itiraz etmiyorsa sürü gibi illet, müstehaktır ona her türlü zillet... (Ömer Hayyam)

ellerimde


Mehmet Âkif'in Asım'ı

MEHMET AKİF'İN BAHSETTİĞİ ASIM KİM ?


Hepimiz Bu Dizeleri Biliriz :
"Âsım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek.
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar.
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor.
Bir HİLAL uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.
...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber."
(M. Akif)

PEKİ KİMDİR BU ASIM ? NEDEN ASIM'IN NESLİYİZ ?
HİÇ MERAK ETTİNİZ Mİ ? ARILARIN KORUDUĞU SAHABİYİ ?



Hazreti Asım, ashab-ı kiram'dan (sahabelerden) , peygamber
efendimizin (S.A.V.) arkadaşlarındandır. Kendisi Medineli olup künyesi
Ebu Süleyman'dır.Bütün hayatı, Allah yolunda savaşlarda geçti. Doğum
tarihi belli değildir. Hicretten önce iman etti. Kız kardeşi Cemile binti Sabit,
hazret-i Ömer’in hanımıdır.Çok iyi ok atardı. Uhud savaşındada
okçuların arasında yer alıyordu ve.......
Bu gazâda müşriklerin sancaktarlarından Müsâfi bin Talhâ ile kardeşi
Hâris bin Talhâ'yı ok ile öldürdü.
herşey böyle başladı... Dikkatli okuyalım şimdi....
Bunların anneleri Sülâfe binti Sa'd, Hz. Âsım'ın kafatasından şarap
içmeyi nezrederek yemîn etti ve Onun başını kendisine getirene yüz deve vermeyi vaad etti.

Öğretmenler Heyeti


Uhud savaşında ba'zı yakınları ölen müşrikler de, Müslümanlardan bunların intikamını almak istediler. Alçakça bir plân hazırladılar. Hemen de plânı tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet Medîne'ye giderek Resûlullahın huzuruna çıkıp ricada bulundular:- Yâ Resûlallah! Bizim kabîlelerimiz, İslâmiyeti kabûl ettiler. Yalnız Kur'ân-ı kerîm öğretmenine ihtiyâcımız var. Lütfen bize; İslâmiyeti, Kur'ân-ı kerîmi öğretecek kimseler yollar mısınız? Sevgili Peygamberimiz kendilerine, 10 kişilik bir öğretmenler heyeti yolladılar. Başlarında, Âsım bin Sâbit hazretlerinin bulunduğu bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, Hâlid bin Ebî Bükeyr, Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Târık, Muattib bin Ubeyd de bulunuyordu.Bu öğretmenler kâfilesi, geceleri yürüyerek, gündüzleri gizlenerek Hüzeyl kabîlesi topraklarında, Reci' suyu başında, seher vakti konakladılar...Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabîlesi heyetinden biri, bir bahane ile yanlarından ayrıldı. Hemen Lıhyanoğularına gidip haber verdi.Çok geçmeden kâfilenin etrâfı sarıldı. 200'den fazla silâhlı eşkıyâ oradaydı. "Bize öğretmen lâzım!" diyenler, çekip gittiler. O güzîde Müslümanları, eşkiyâ ile karşı karşıya bıraktılar...Lıhyanoğulları mensupları, esir ticâreti ile geçinirlerdi. Bu sebeple, "Teslim olun! Canınızı kurtarın!" teklifinde bulunuyorlardı. Asıl niyetleri onları Mekke'de köle olarak satmaktı. Böylece çok para kazanacaklardı. Çünkü Mekkeli müşrikler kendilerine demişlerdi ki:- Yakaladığınız her Müslüman için, değerinden fazla para öderiz!Bunu Müslümanlar da duymuşlardı. Âsım bin Sâbit, Mersed bin Ebî Mersed ve Hâlid bin Ebî Bükeyr: - Hiç bir zaman müşriklerin ne sözlerini, ne de akidlerini kabûl ederiz, diyerek müşriklerin tekliflerini reddettiler. Âsım bin Sâbit dedi ki: - Ben hiçbir zaman müşriklere el sürmemeye ve müşriklerden hiçbirini de kendime dokundurmamaya karar vermiştim. Onların sözlerine kanarak kâfirlere teslim olmam.Sonra ellerini açarak şöyle duâ etti: - Allahım! Peygamberini durumumuzdan haberdâr et! Ölmekten korkmayızAllahü teâlâ, Hz. Âsım'ın duâsını kabûl buyurdu ve Resûlullah efendimiz onlardan haberdar oldu.Âsım bin Sâbit müşriklere haykırdı:- Biz ölmekten korkmayız! Çünkü dînimizde basiretliyiz. Ölünce şehîd olur Cennete gideriz!Müşriklerin ileri gelenlerinden Süfyân bağırdı: - Ey Âsım, kendini ve arkadaşlarını zâyi etme, teslim ol! Âsım bin Sâbit ok atmak suretiyle cevap verdi. Ok atarken:- Ben güçlüyüm hiç eksiğim yok. Yayımın kalın teli gerilmiştir. Ölüm hak, hayat boş ve geçicidir. Mukadderâtın hepsi başa gelicidir. İnsanlar er-geç Allaha rücû edicidir. Eğer ben sizinle çarpışmazsam anam üzüntüsünden aklını kaybeder, ma'nâsında şiirler söylüyordu.Senin dînini korudumHz. Âsım'ın sadağında yedi ok vardı. Attığı her ok ile bir müşriki öldürdü. Oku bitince birçok müşriği mızrağıyla delik deşik etti. Öyle bir an oldu ki mızrağı da kırıldı. Hemen kılıcını sıyırdı, kınını kırıp attı. Bu, "ölünceye kadar döğüşeceğim, teslim olmayacığım" ma'nâsına gelirdi. Sonra da şöyle duâ etti: - Allahım! Ben bugüne kadar senin dînini koruyup hıfzettim, sakladım. Senden bu günün sonunda, benim etimi, vücudumu koruyup, hıfzetmeni niyâz ediyorum. Çünkü Uhud'da öldürdüğü iki kardeş olan Hâris ve Müsâfi' bin Talhâ'nın anneleri Hz. Âsım'ın kafatasından şarap içmeye yemîn etmiş ve kafasını getirene yüz deve vermeyi vaad etmişti. Müşrikler bunu biliyorlardı. Âsım bin Sâbit'in ve diğer Eshâbın Allah Allah nidâları, dağları inletiyordu. İkiyüz kişiye karşı on mücâhid ölesiye çarpışıyor, yanlarına yaklaşanlar yaptıklarının cezâsını görüyorlardı. Âsım bin Sâbit en sonunda iki ayağından yaralanıp yere düştü. Kâfirler, Âsım bin Sâbit'ten o kadar korkmuşlardı ki yere düşünce bile yaklaşamadıkları için uzaktan ok atarak şehîd ettiler. O gün orada mevcut bulunan on sahâbîden yedisi şehîd oldu, üçü esir edildi. Lıhyanoğulları Sülâfe binti Sa'd'a satmak için Âsım bin Sâbit'in başını kesmek istediler. Fakat Allahü teâlâ, Hz. Âsım bin Sâbit'in duâsını kabûl buyurdu ve mübârek cesedine müşrikler el süremediler. Allahü teâlâ bir arı sürüsü gönderdi. Bulut gibi Âsım bin Sâbit'in üzerinde durdular. Hiç bir müşrik yanına yaklaşamadı. - Bırakın akşam olunca arılar onun üzerinden dağılır, biz de başını alırız, dediler. Akşam olunca Allahü teâlâ hiç bulut yok iken bir yağmur gönderdi. Görülmemiş bir yağmur yağdı. Sel geldi ve Âsım bin Sâbit'in cesedini alıp götürdü. Cesedin nerede olduğu bilinemedi. Ne kadar aradılarsa da bulunamadı. Bunun için müşrikler Âsım bin Sâbit'in hiçbir yerini kesmeye muvaffak olamadılar. Lıhyanoğulları O'nu taşa tuttular. Sonunda O'nu da şehîd ettiler. Hubeyb bin Adî ile Zeyd bin Desinne'yi Mekkelilere sattılar. Onlar da bu iki sahâbîyi asarak şehîd ettiler.Allah kulunu korurArıların, Âsım'ı korudukları hâdisesi zikredildiği zaman Hz. Ömer buyurdu ki: - Allahü teâlâ elbette mü'min kulunu muhâfaza eder. Âsım bin Sâbit, sağlığında müşriklerden nasıl korundu ise Allahü teâlâ da ölümünden sonra onun cesedini muhâfaza edip müşriklere dokundurmadı. Bunun için Âsım bin Sâbit anılırken, "Arıların koruduğu kimse" diye anılırdı.

ve Mehmet Akif'in bu dizeleriyle yazımı bitiriyorum :

Sen ki asımın neslinin, çiğnetme nâmusunu.
At üstünden korkunun ve gafletin kâbusunu.
Ateşler yakıp Nemrut misali, atsalar seni.
Sakın hâ! Terk etmiyesin, imanını, dinini.


(M. Akif)

galiba

Acı, hassasiyetini kabuklaştırıyor insanın.

Ölmek galiba bu.

Ayrılığa alışmış gibiyim.

Tevekkül, teslimiyet.

Ve heyecanların gün geçtikçe kararan pırıltısı

Alışkanlıkların insanı pestile çeviren çarkı.

Artık yanarak değil, tüterek yaşıyorum.

Nemli bir tomar gibi.

Kanatlarım her gün bir parça daha ağırlaşıyor.

Galiba ihtiyarlıyorum.